Uzun uzun yazdım, yayınlamadım. Hep bi yerlerden eksik kaldı tamamlayamadım. 1 ay geçti aradan buradan daha yeni yazıyorum. Pasaklı ile yolları T2 almak için ayırmıştık. 16 Aralık’tan beri T2 sahibiyiz. Hooop İzmir’e uçtuk, Nazım abimizin yanına gittik, Yücel abimizle tanıştık, Cem abimiz ve Tanju abimizle telefonlaştık, İhsan abimizle rastlaştık derken çıktık yola.
Bursa
Gece indik, bi yerlerde karnımızı doyurduk. Park ederken korna basılı kaldı o saatte herkesin dikkatini çekmeyi başardık sizin anlayacağınız.
Zonguldak
Aslında Kdz Ereğli için ayrı bi başlık açmak isterdim, çünkü Ereğli, Zonguldak’tan daha güzel. Daha önce Batuhan ile gelip mağaraları gezniştik, Furkan sayesinde çok güzel bir manzaradan de Ereğli’yi seyretmiştik. Diğerleri de görsün istedik ama onlar yola devam kararı aldı. Biz zaten gördük diye sesimizi çıkarmadık. Kozlu’ya geldiğimizde incitoşumun evine gittik. Yengemin hazırladığı kahvaltıya ve yolda yeriz diye hazırladığı böreklere diyecek söz bulamadığım için ben altını çiziyorum siz gerisini anlayın. Bu arada bebeğim kocaman olmuş, biraz daha zaman veriyorum tabi yengemle abime sonrasında onunla da seyahatlerimiz olacak şimdiden söylemesi…
Zonguldak’ta yaprak dökümü yaşadık, Özcan abi inip yoluna torunlarıyla devam etti. Biz 4 kişi kaldık. Ayrıca Zonguldak’a gelip Furkan’ı görmeden gitmek, Ordulu olup da geroonun ne olduğunu bilmemek kadar ayıp olurdu. Furkan sayesinde diğer vosvosçuları da ziyaret ettik. Fazla beklemeden çıktık yine yola…
Safranbolu / Karabük
Yol boyunca sürekli Şahan ile haberleştik zaten, “oğlum nolur buradan gelin lan” diye başımızı şişirdi. Bizim de aklımızda Sinop olduğu için mecbur Safranbolu’dan geçtik. Ankara yolunu hiç düşünmedik yani. Karabük’e geldiğimizde Şahan & Emre ikilisini aldıktan sonra Safranbolu’ya geldik. Gezdik, dolaştık, hediyelik eşyalar alıp karanlığa kalmadan yola çıkmak için marşa bastık. Vedalaştık, çok duygusal anlar yaşadık. (şaka tabi)
Kastamonu
Bu şehiri bana anımsatan tek şey “kastamonu kastamonu dep dep dep” bestesi. Ancak şehir merkezine girdiğimizde hiç beklemediğim bir güzellikle karşılaştım. Belki yerlileri alışkın olduğundan onlara güzel gelmemiş olabilir. Şehir bir dere ile ikiye bölünmüş durumda ve gidiş-geliş güzergâhı bu derenin kenarından gerçekleşiyor. Karanlık olduğu için gezemedik. Bu bahanemiz olsun, bir daha geleceğiz Kastamonu.
Sinop
Çok rahat 10 yıl olmuştu gitmeyeli. Yinede en son aklımda kaldığı gibi hiç değişmemiş, iyiki değişmemiş dedim içimden. Gece geldiğimizde bi çorba içtik, kalenin dibine park ettik ve uyuduk. Sabah oldu, kahvaltı yapmaya gittik. Pastanedeki elemana dördümüz birden telefonları uzatıp şarj edebilir miyiz? dediğimizde adam bi şaşırdı (: O sormadan biz söyledik İzmir’den Ordu’ya yolculuk yaptığımızı. Eleman da Ordulu çıktı, neresinden? falan derken bi de Mesudiyeli çıkmasın mı 🙂 açtı Ordu türkülerini, kendimizi memleketimizde gibi hissettik.
Kahvaltı sonrasnda cezaevini gezdik. Müzekart’ın gözünü seveyim, ne iyi etmişim de almışım bu kartı, enayiler para vererek girdi 🙂 Batuhan hariç. Çocuk ıslah evi, zindanlar, hücreler, işkence zindanı, yatakhaneler, yemekhaneler ve avlu derken hayatımda kendimi çok kötü hissettiğim anlardan birini daha yaşadım. Kollarını iki kenara açsan parmak uçlarının duvara dokunacak kadar dar olan hücrelerde geçen yıllar gözümün önüne geldi. Tarih kokan taş duvarların dili olsa neler neler anlatırdı. Her gittiğimiz bölümde gözümü kapatıp o yılları canlandırmaya çalıştım. Kafayı yemeden dışarı çıkabilen sabrın ellerinden öperdim.
Sinop kendine yine çağıracak o belli ama böyle hüzünlendirici anılar bırakmasa daha güzel olacaktı. Kısıtlı zaman ve bi an önce Ordu’ya gitme isteğimiz yüzünden asıl güzelliklerini göremedik. Dedim ya yine gideriz bi yolunu bulup.
Samsun
Hani her Ordulu uzun yoldan gelirken limanı döndüğünde içi rahatlar, derin bir oh! çeker ya. Uzun yol sonunda Samsun’a geldiğimde her ne kadar böyle olmasa da insan kendini bi nebze olsun Karadeniz’de hissediyor Samsun’da. Samsun’u anlatabileceğimiz kelimeler yok, dostluklarımız, abilerimiz, kardeşlerimiz bize fazlasıyla yetiyor. O yüzden Samsun bizim için ayrı güzel. İnsanı güzel, dostluğu güzel…
Ordu
Ünye’ye yaklaşırken tüp bitti, benzine aldık devam ediyoruz. Opet dışında hiçbir yerden akaryakıt almadığımızdan Opet aradık. Bi tane bulduk LPG 2.67 yazıyor diye durmadık. Keşke dursaymışız, 3 km ileride benzin de bitti. Tüpe alıp 200 metre ya gittik ya gitmedik, dedik geri dönelim 500 metre geride diğer tarafta Soil var. İte ite Soil’e kadar geldik, nasıl mutluyuz sormayın. Pompaya yaklaştık bi genç geldi “abi yakıt yok”.
ne demek yok?
– abi 1 yıldır ruhsatımız yok akaryakıt satmıyoruz
Şimdi düşünün, siz binlerce kilometre yol yapıyorsunuz ve bir noktada yakıtınız bitiyor. Size en yakın benzinliğe gidiyorsunuz ve 1 yıldır ruhsatları olmadığı için yakıt veremiyorlar. Diyecek fazla bir şeyimiz yok. Her şey ortada.
Çok uzamadan Ordu’ya geldiğimize göre artık yeni yolculuklarımızı T2 ile yapacağımızı anlamışsınızdır. Özgürlük yollarında görüşmek üzere.
Hoşçakalın.
Ekin.